Uzm. Psikolog Bülent Korkmaz
GİRİŞ
Ülkemiz gelişmekte olan ülkeler sınıfında yer almaktadır. Gelişmiş ülkelere baktığımızda planlamanın her alanda çok önemli bir yer tuttuğunu görmekteyiz. Diğer sektörlerde olduğu gibi Hizmet Sektöründe de bu böyledir. Bu çalışmada Sağlık Personel Planlaması incelenmeye çalışılmıştır. Bir hizmet sektörü olan sağlık sektöründe de planlamanın önemli olduğu kabul edilmektedir. Gelişmekte olan bir ülkenin, gelişmiş, kalkınmış bir ülke olabilmesi için bu konuda da sağlıklı, gerçekçi ve bilimsel temellere dayanan planlama çalışmalarına gereksinimi vardır. Ülkemizde sağlık konusunda yaşanmış ve yaşanmakta olan problemlerin bir kısmı sağlık personel planlamasının niteliğine bağlıdır. Alandaki gereksinimlerin doğru saptanması, yeterli ve uygun özelliklere sahip personelin yetiştirilmesi ve uygun yerleştirilmelerinin sağlanması hem bu sektörde çalışan personel ve kuruluşlar, hem de bu sektörden hizmet alan insanlar için, genelde de toplum ve ülke için önemli yararlar getirmektedir. Genel olarak, tüm alanlarda doğru ve yeterli “planlama” yapılması, ülkemizin gelişmiş bir ülke olabilmesi sürecinde yadsınamayacak ve vazgeçilemeyecek bir konudur.
İNSANGÜCÜ PLANLAMASI
İnsanların hizmete alınmaları gerçek bir gereksinmeye dayalı olmalıdır. İnsan gücü planlamasıyla, hangi alana, hangi işlere, ne nitelikte ve ne kadar eleman alınacağı önceden saptanır. Bu teknik yeterli sayı ve nitelikteki elemanın gereken zamanda sağlanmasına olanak verir ve iki temel amaç güder. İlki, örgütün insan kaynağının en yararlı biçimde kullanılmasını sağlamak, diğeri de örgütün gelecekteki insan gücü gereksinimini nicelik ve niteliksel olarak karşılamaktır (Tutum, 1979, s. 97).
Personel planlaması sürecinde karşılaşılan güçlük, planlamanın insanla ilgili olmasındadır. Bu insanların oluşturacağı işgücü; fiziksel, psikolojik ve sosyal özellikleri bakımından homojen olmayan ve ölçülmesi zor olan bir üretim girdisidir. Durum personel planlamasına gelindiğinde biraz daha güçleşir. Çünkü, bu planlama sürecinde önce konunun teknik, yani sayısal boyutu, sonra da psikolojik ve sosyal boyutu olmak üzere iki temel boyutun bütünleştirilerek sürece katılması gerekmektedir (Kaynak, 1990, ss. 3-4).
İnsan gücü ; bir ülkenin nüfusunun bir hizmet ve mal üretebilecek, fiilen çalışabilecek olan bölümüdür. Yani nüfusun tümünü değil, yalnızca çalışabilir durumda olanları kapsamaktadır. İnsan gücü planlaması da bu insan kaynaklarının daha etkili ve verimli kullanılması için bilimsel yöntemler kullanılarak oluşturulması sürecidir. Bu durumda insan kaynaklarının planlanması ile eğitim planlaması da birlikte düşünülmelidir. Eğitim planlamasının en önemli farkı tüm nüfusu kapsamasıdır. İnsan gücü planlaması iki temel amaca yönelir. Birincisi bireye yöneliktir ve insan gücüne mesleki eğitim verilmesini hedefler. Diğeri ise topluma yöneliktir ve eldeki personelin etkili ve verimli kullanılmasını hedefler (Adem, 1997, ss. 36-38).
Manpower approach (İnsan gücü modeli) adı verilen, Türkiye’nin de bulunduğu altı Akdeniz ülkesinin katılımıyla “Akdeniz Bölge Projesi” kapsamında geliştirilen bu model, ekonomik gelişmenin gereksinim duyduğu insan gücünün kestirilmesiyle ilgilenir. Burada insan gücü modeli, uzun vadeli bir planlama modelidir. Uzun vadeli olmasının nedeni de, yüksek düzeydeki insan gücünün yetişmesi için gereken sürenin uzun olmasıyla açıklanmaktadır ve insan gücü gereksinim planlaması, gelecek 15-20 yıl için yapılmaya çalışılmalıdır (Hesapçıoğlu, 1994, ss. 104-105).
SAĞLIK HİZMETLERİ
Sağlık hizmetleri bireylerin ve toplumun sağlıklarını korumak, hasta olduklarında tedavi etmek, iyileşemeyen veya sakat olanların başkalarına bağımlı olmadan yaşayabilmelerini sağlamak ve toplumun sağlık düzeyini yükseltmek için yapılan planlı çalışmalardır. Görüldüğü gibi koruma, tedavi ve rehabilitasyon sağlık hizmetlerinin amacını oluşturan üç boyutudur (Bertan ve Güler, 1995, s. 374).
TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİ
Sağlık Bakanlığı 3 Mayıs 1920’de kurulmuş ve TBMM döneminin ilk Sağlık Bakanı Dr. Adnan Adıvar’dır. Bu dönemde sağlık örgütü ve hizmetleriyle ilgili, önceki dönemden gelen hiçbir kayıtlı bilgi olmadığından, Bakanlığın ilk yılları gerekli bilgileri toplamak, ilgili yasaları getirtmek, savaş yaralarını sarmak gibi işlerle geçmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra bu dönemin ilk Sağlık Bakanı da Dr. Refik Saydam’dır ve sağlık hizmetlerinin kurulması ve geliştirilmesinde önemli bir payı olmuştur. Saydam’ın benimsediği temel ilke koruma hizmetlerine öncelik verilmesidir. Bir diğer önem verdiği konu da önemli hastalıklarla savaşa öncelik verilmesidir. Çünkü bu hastalıklar önemli ölçüde işgücü kaybına da neden olmaktadır (Bertan ve Güler, 1995, s. 382).
SAĞLIK HİZMETLERİNİN SOSYALLEŞTİRİLMESİ
Cumhuriyet dönemi içinde uygulana gelen sağlık hizmetleriyle ilgili yöntem ve örgütlenme biçimlerinin ülkenin kalkınmasına ve sağlıkla ilgili sorunlarına artık, çözüm olamayacağı düşünülmekteydi. Bu nedenle 1961 yılında 224 sayıyla kabul edilen “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Kanun” sağlık hizmetlerinin ilkelerini temelinden değiştirmiştir (Bertan ve Güler, 1995, s. 384).
Bu kanun, sağlık hizmetlerinin gerektiği biçimde planlanmasına ve gelişmesine engel olan başka kanunlardaki hükümleri değiştirmiş, olanakların ülkenin her yerine eşit biçimde sağlanmasını, sağlık harcama ve yatırımlarının gerekli ve doğru amaçlara yönelmesini, sağlık yönetimi için yeni ilkeler getirilmesini ve ülkenin şartlarına uygun bir sağlık planı hazırlanmasını olanaklı kılmıştır (Fişek, 1962, s. 58).
SAĞLIK HİZMETLERİNDE DEMOGRAFİ
Sağlık hizmetlerinde “Planlama” düşüncesinin gelişmesi, bu alanda demografinin öneminin artmasına yol açmıştır. Doğru ve geçerli bir sağlık planı yapabilmek için nüfusun ne kadar olduğunu, dağılımını, nitelikleri ve zamanla geçirdiği değişimleri bilmek, bu bilgilerin doğru toplanması, ayrıntılı yayımlanması bilimsel yöntemlerle planlama ve yönetim yapabilmek için çok önemlidir. Demografik verilerin bir diğer kaynağı da doğum, evlenme-boşanma, göç, ölüm vb. olgularla ilgili kayıtların tutulduğu sistemlerdir. Sağlık hizmet araştırmalarının yapılması, geliştirilmesi ve elde edilen bulgularının değerlendirilip sağlık hizmetlerinde kullanılabilmesi için araştırıcılar ile sağlık yöneticileri arasındaki koordinasyon ve işbirliğinin güçlendirilmesi gereklidir (Fişek, 1983, s. 37-40).
SAĞLIK İNSANGÜCÜ
EKİP KAVRAMI
Sağlık hizmetlerinin yalnızca hekimler tarafından ya da yalnızca bir başka sağlık meslek üyesi tarafından yürütülemeyeceği tartışılmaz bir gerçektir. Günümüzde sağlık hizmetleri alanı ile ilgili mesleklerin sayısı yüzü aşmaktadır. Bu hizmetlerin sağlıkla ilgili farklı bilgi ve becerileri olan insanların oluşturduğu bir ekip tarafından verilmesi gereklidir (Bertan ve Güler, 1995, s. 378).
SAĞLIK MESLEKLERİ
Bu meslekler ülkeden ülkeye farklılıklar gösterebilir, bir meslek bir başka ülkede farklı biçimde tanımlanabilir veya olmayabilir. Ülkemizde sağlık meslekleri şöyle sınıflandırılabilir:
A-Tıpla ilgili eğitim görenler;
- Yüksek eğitim görenler: Hekim, Diş hekimi, Psikolog, Yüksek Hemşire, Fizyoterapist, Eczacı, Veteriner, Diyetisyen, Beslenme uzmanı, Çocuk Gelişimi ve Eğitimi uzmanı, Sağlık idarecisi.
- Orta eğitim görenler: Hemşire, Sağlık memuru, Ebe, Röntgen teknisyeni, Laboratuar teknisyeni, Ortez-Protez teknisyeni, Çevre sağlığı teknisyeni, Yardımcı hemşire.
- Örgün eğitim görmeyenler: Hastabakıcılar, diş protez teknisyeni gibi.
B- Tıp dışı dallarda eğitim görenler;
- Yüksek eğitim görenler: Sağlık Fizikçisi, Sağlık mühendisi, Çevre mühendisi, Sosyal hizmet uzmanı, Biyolog, İstatistik uzmanı.
- Orta eğitim görenler: Sağlık eğitimcileri, Tıbbi sekreterler, Laboratuar teknisyeni, Eczane kalfaları (Bertan ve Güler, 1995, s. 378).
TÜRKİYE’DE SAĞLIK İNSANGÜCÜ POLİTİKASI
Ülkemizde, 1923’de ilan edilen Cumhuriyetin ilk yıllarında sağlık insan gücü son derece yetersizdi. Hekim yetiştirilmesi konusunda en önemli sorun, İstanbul’daki tek tıp fakültesindeki eğitim harcamalarını karşılayabilecek yeterli lise mezununun olmayışıydı. Dönemin Sağlık Bakanı Saydam, tıp öğrenci yurtları açıp, öğrencilerin eğitim, barınma, giyinme ve yaşama giderlerini karşılayıp, böylece tıp fakültesine ilgiyi artırarak bu soruna çözüm getirmeye çalışmıştır. Bu önlem olumlu sonuçlar vermiştir. Ayrıca Saydam, zorunlu hizmet kuralını da getirerek devletin hekim gereksinimini karşılamaya çalışmıştır. Bu dönemde karşılaşılan bir diğer sorun da hekim dışı sağlık personel yetersizliğiydi. Kadın personel bulunması daha da zordu. Çünkü hem yeterli temel eğitim görmüş kadın sayısı yeterli değildi, hem de kadınların bu işlerde çalışması toplum tarafından iyi karşılanmamaktaydı. Saydam bu sorunu da erkekleri eğiterek “sağlık memurluğu” sınıfını oluşturarak çözüme kavuşturmaya çalışmıştır. 1937’ye kadar bakanlık görevinde kalan Saydam’ın bir diğer önemli uygulaması da kamu sektöründeki tüm sağlık personelinin atama, yükselme ve denetleme ve cezalandırma işlemlerini tek bir elde Sağlık Bakanlığında toplamasıdır (Bertan ve Güler, 1995, s. 382-383).
Cumhuriyet Döneminde Sağlık İnsangücü : Ülkemizdeki sağlık insan gücünün 1923’den bu yana gelişimi şöyledir;
1923 yılında, 554 hekim, 60 eczacı, 4 hemşire, 560 sağlık memuru ve 136 ebe görev yapmaktaydı ve bir hekime 19.860 kişi düşmekteydi.
1930 yılında, 1182 hekim, 127 eczacı, 202 hemşire, 1268 sağlık memuru, 400 ebe görev yapmaktaydı ve bir hekime 12.220 kişi, bir hemşireye 71.520 kişi düşmekteydi.
1940 yılında, 2387 hekim, 340 eczacı, 405 hemşire, 1493 sağlık memuru, 616 ebe görev yapmakta ve bir hekime 7420 kişi, bir hemşireye 43.740 kişi düşmekteydi.
1950 yılında, 6895 hekim, 980 eczacı, 737 hemşire, 4018 sağlık memuru, 1285 ebe görev yapmakta ve bir hekime 3020 kişi, bir hemşireye 28.230 kişi düşmekteydi.
1960 yılında, 9826 hekim, 1406 eczacı, 2420 hemşire, 3890 sağlık memuru, 3126 ebe görev yapmakta ve bir hekime 2800 kişi, bir hemşireye 11.370 kişi düşmekteydi.
1970 yılında, 15.856 hekim, 3011 eczacı, 8796 hemşire, 9954 sağlık memuru, 11.321 ebe görev yapmaktaydı ve bir hekime 2220 kişi, bir hemşireye 4020 kişi düşmekteydi (Özsarı, 1998, s. 9).
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre 1989 yılında 23.750 uzman hekim ve 22.958 pratisyen hekim olmak üzere toplam 46.708 hekim, 43.374 hemşire, 10.132 diş hekimi, 18.869 sağlık memuru ve 27.805 ebe bulunmaktayken, 1996 yılında bu sayılar, 31.126 uzman ve 39.821 pratisyen olmak üzere toplam 70.947 hekime, 64.526 hemşireye, 12.406 diş hekimine, 39.075 sağlık memuruna ve 38.945 ebeye yükselmiştir. 1996 yılı itibariyle bir hekime düşen nüfus sayısı 867 kişidir (DİE, 1999, s. 159-167).
1997 yılı sonunda da ülkemizde 73.350 hekim, 75.011 hemşire, 15.375 diş hekimi, 19.265 eczacı, 46.475 sağlık memuru, 48.900 ebe bulunmaktadır ve bir hekime 876 kişi, bir eczacıya 3306 kişi, bir hemşireye 856 kişi, bir sağlık memuruna 1382 kişi ve bir ebeye 1314 kişi düşmektedir (Özsarı, 1998, s. 9).
Yukarıda sayıları verilen sağlık personelinin dağılımına bakarsak; 1998 yılında kamu dışında çalışanlarının oranı, hekimlerin % 13’ü, diş hekimlerinin % 67’si, eczacıların % 84’ü, sağlık memurlarının % 3’ü, hemşirelerin % 2’si ve ebelerin % 2’sidir. Hekimler, diş hekimleri ve eczacıların hepsi üniversite eğitimlidir, bazı hemşire ve ebeler üniversite mezunu, ama çoğunluğu sağlık meslek lisesi mezunudur. Genelde tüm ülkelerde sağlık sektörü maliyetinin % 60’ından çoğunu insan gücü maliyeti oluşturmaktadır, Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nda bu yaklaşık % 80 dir. Sağlık hizmetleri çok özel teknik bilgi ve becerilerle donatılmış insan gücü gerektirmekte bu hizmetin odak noktası da sağlık insan gücünün zihinsel ve bedensel kapasitesidir (Özsarı, 1998, s. 9).
ÜLKE DIŞINDA SAĞLIK İNSANGÜCÜ
Sağlık personeli ve eğitimi konusunda, örnek olarak iki İskandinav ülkesi, İsveç ve Finlandiya’daki durum kısaca ele alınmıştır.
İsveç’te sağlık sistemiyle ilgili üç yönetim basamağı vardır; merkezi hükümet, il kurulu ve yerel yönetimler. Merkezi hükümetin işlevi, yasa ve yönetmelikler çerçevesinde sağlık hizmetlerinin temel ilkelerini belirlemektir. Sağlık hizmetlerinin organizasyonundan çok, performans ve sonuçlar ile ilgilenmektedir. Bu konudaki organizasyon ve finansman sorunlarını çözmek üzere 1992’de kurulan bir parlamento komisyonu görev yapmaktadır. İl Kurulları, sağlık hizmetlerinin sunulması ve toplumun sağlık standardının iyileştirilmesinden sorumludur. Yerel yönetimler de bölgelerindeki tüm sağlık hizmetlerinden sorumludur. İsveç sağlık sektöründe 300.000 den fazla çalışan vardır ve bu sayı toplam çalışanların % 10’udur. 340 kişiye bir doktor düşmektedir. 1994 yılı itibariyle 23.000 hekim, 85.000 hemşire, 81.000 yardımcı hemşire, 6000 fizyoterapist ve 5000 laboratuar teknisyeni vardır. Hekim olarak çalışabilmek için 5.5 yıllık tıp fakültesi eğitimi ve 21 aylık intern’lük stajı yapmak gerekmektedir. Uzman olmak için de 5 yıl daha uzmanlık eğitimi alınması gerekir. Her yıl 900 kadar öğrenci tıp fakültelerinden mezun olmaktadır. Tıbbi araştırmalar hükümet fonundan finanse edilmektedir (Ergüder, Esin ve Kutlu, 1998, ss. 16-17).
Finlandiya’da sağlık sistemi organizasyonu ve finansmanı kamunun sorumluluğundadır. Hükümet genel sağlık politikasını belirleyerek sağlık hizmetlerini ulusal düzeyde yönlendirir. Sağlık hizmetleriyle ilgili esas sorumluluk 455 yerel yönetimdedir. Finlandiya’da 1997 yılı itibariyle 338 kişiye bir hekim düşmektedir. Yine 1997 yılında 15.192 hekim, 54.085 hemşire, 33.635 ebe, 4.839 diş hekimi vardır. Sağlık personelinin eğitiminin planlanması ve bir kısmının finanse edilmesinden Milli Eğitim Bakanlığı sorumludur. 5 tıp fakültesi vardır ve tıp temel eğitimi 6 yıldır. Hemşire ve diğer sağlık personeli hemşire okullarında eğitilirler. Sağlık ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yönetilen Ulusal Tıp Kurulu, sağlık personelinin lisans, kayıt ve denetlemesinden sorumludur (Ergüder, Esin ve Kutlu, 1998, ss. 17-18).
SAĞLIK İNSANGÜCÜ PLANLAMASI
Ülkemizde sağlık hizmetlerinin her yönünü kapsayan planlama çalışmalarına “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Kanunu” nun yayınlanmasından sonra başlanmıştır. Bu konuda İngiltere hükümetinden istenen teknik yardım olumlu karşılanmış ve Sağlık Bakanlığı eski müsteşarı John A. Charles 1961 Şubat ayında Türkiye’ye gelerek, Türk uzmanlarla yaptığı çalışmalar doğrultusunda hazırladıkları planları bir karara bağlanması amacıyla Devlet Planlama Teşkilatı’na sunmuşlardır. DPT’nın ana hatlarını kabul ettiği bu planın insangücü ile ilgili bazı bölümleri şöyledir (Fişek, 1962, s. 61):
“-Bakanlık merkez teşkilatının güçlendirilmesi ve özellikle sosyalleştirme planının hazırlanması ve uygulanması için gereken özel dairenin ve planlama dairesinin derhal kurulması,
-Ülke içinde ve çeşitli hizmet konularında sağlık personelinin iyi bir şekilde dağılımı,
-Kalifiye sağlık personeli yetiştirilmesi,
-Tıp fakültelerinde öğretim üyelerinin serbest meslek icra etmemelerinin sağlanması,
-Halk Sağlığı Akademisinin kurulması…,
…………………………………………………………………………………………………………………………….
-Köylere kadar nüfuz eden bir sağlık teşkilatı şebekesinin süratle kurulması”.
Yine bu plan dahilinde Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Kanunu’nda da yer aldığı gibi esas birim sağlık ocaklarıdır. Her bir sağlık ocağı 5.000-10.000 arasında nüfusa hizmet verecek şekilde kurulması gerektiği, bir ocakta bir hekim ve iki yardımcı sağlık personelinden oluşan bir gezici ekibin hizmet vereceği belirtilmiştir. Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesinde öncelikle ele alınması gereken programlardan en önemlisinin okul ve eğitim programı olduğu öne sürülmüş, buna neden olarak da, yeterli sayıda ve kalifiye sağlık personeli yetiştirilmesinin, yetersiz finansal olanakların sağlanmasından bile daha zor bir sorun olması gösterilmiştir (Fişek, 1962, s. 62).
O dönemde, okul ve eğitim konusuyla ilgili olarak, Hacettepe Tıp Fakültesinin kuruluşu, dönemin uygulama sürecini anlamak bakımından örnek olarak verilebilir;
Devlet Planlama Teşkilatı 1961 yılında kurulmuştur. Teşkilat çalışmalarına başladığında ülkenin hekim ihtiyacını belirlemek ve hekim sayısını artırılmasının yollarını bulmak isteğindeydi. O tarihte mevcut üç tıp fakültesi, İstanbul, Ankara ve Ege de öğrenci sayılarının artmasını istemiyordu. Prof. İhsan Doğramacı 1962 yılının sonlarına doğru DPT’nin Sosyal Planlama Daire Başkanı Enver Ergun’u Ankara’da ikinci bir tıp fakültesi açılmasına ikna etmek üzere Hacettepe’deki Çocuk Sağlığı Enstitüsüne götürerek, oradaki Enstitüye bağlı olarak kurmuş olduğu Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon, Tıbbi Teknoloji, Diyetetik ve Hemşirelik okullarının tesislerinin açılacak bir tıp fakültesinin laboratuar ve derslik gereksinimini karşılayabileceğini anlattı. Laboratuar, derslik ve hasta bakımı konularında kuruluşun yeterli olduğunu gören Ergun, 1963 plan uygulaması kanununa “Ankara Üniversitesi’ne bağlı ikinci bir tıp fakültesi kurulması” hükmünü ekletti ve planın bağlayıcı bu hükmü 1963 Mart’ında Ankara Üniversitesi Rektörlüğüne bildirildi. A.Ü. Senatosu konuyu incelemek üzere bir komisyon kurdu. Bu komisyon da olumlu yönde görüş bildirince, A.Ü. Senatosu oy çokluğu ile bu kararı onaylamış ve böylece Hacettepe Tıp Fakültesi kurulmuştur (Özsoylu, 1995, s. 28).
Daha önce Sağlık İnsangücü başlıklı bölümde de anlatıldığı gibi ülkemiz sağlık alanında önemli aşamalar kaydetmiştir.
Fakat sağlık insangücündeki niceliksel / sayısal gelişmelere rağmen niteliksel anlamda yeterli gelişme sağlanamamış ve halen coğrafi, mesleki ve işlevsel dağılımla ilgili problemler süregelmektedir. 1993 yılı verilerine bakıldığında toplam nüfusun % 24’ünün yaşadığı İstanbul, Ankara ve İzmir’de tüm hekimlerin % 48.4’ü, diş hekimlerinin % 54.8’i, eczacıların % 41.7’si, hemşirelerin % 36.5’i istihdam edilmektedir. İnsan gücünün buralara yığılmasına etki eden önemli faktörlerden birisi, hastane alt yapısının bu illerimizde toplanmış olmasıdır. Ama insan gücündeki yığılma alt yapıdaki yığılmadan daha yüksek boyuttadır. Bu da hem alt yapı planlaması hem de insangücü planlamasındaki yanlışları açıkça göstermektedir (Yıldırım, 1995, s. 20).
Sağlık insangücü planlaması; yeterli sayıda ve gerekli bilgi ve beceriyle donatılmış insanları karşılanabilir bir maliyetle yetiştirmeği ve yine karşılanabilir maliyetle doğru zamanda ve uygun yerlerde istihdam etmeyi amaçlar. Bununla birlikte atama, terfi, denetim, ücretlendirme, motivasyon ve yönlendirme politikaları da sağlık insangücü planlamasının diğer boyutunu oluşturmaktadır. İnsangücü planlamasının arz ve talep olmak üzere iki esas yönü vardır. Arzla ilgili olan eğitim ve arz planlaması, taleple ilgili olansa istihdam planlamasıdır (Yıldırım, 1995, s. 20-21.
SAĞLIK İNSANGÜCÜ EĞİTİM VE ARZ PLANLAMASI
Eğitim : Sağlık insan gücünün bir bölümü yüksek öğrenim kurumlarında, bir bölümü ortaöğretim kurumlarında, bazıları da hem yükseköğretim hem de ortaöğretim kurumlarında yetiştirilmektedir. Bu eğitim kurumları arasında standart bir müfredat yoktur. Çokça uygulamalı eğitim görmesi gereken sağlık insan gücünün temel eğitimi kadar uygulama alt yapısının da yeterli düzeyde olması gerekir. Aksi durumda bu programlar akılcı ve gerçekçi olmaktan uzak olacaklardır (Yıldırım, 1995, s. 21).
On beş yıllık bir zaman dilimi incelendiğinde, 1980 ile 1995 yılları arasında, sağlık insan gücü yetiştiren okulların mezunlarından; hekim sayısında % 128.7, diş hekimi sayısında % 59.4, hemşire sayısında % 230.4, ebe sayısında % 763.6, eczacı sayısında % 5.7 ve sağlık memuru sayısında % 1567.6’lık bir artış sağlandığı görülmektedir. Tıp fakülteleri ve sağlık meslek liselerinin kapasite ve mezun sayısında önemli artışlar olmasına karşılık, diş hekimliği fakültelerinde, insan gücü açığına rağmen yeterli kapasite artışı sağlanamamıştır. Hemşire ve ebe yetiştiren programlarda da plansız bir şekilde hızlı okullaşma olmuş olduğu ve yeni açılan okullarda önemli oranda eğitimci ve altyapı sorunları ortaya çıktığı görülmüştür (Yıldırım, 1995, s. 21).
İnsangücü arzı planlaması : Sağlık insan gücü arzının temelini sağlık insan gücü yetiştiren mesleki okullar oluşturmaktadır. Ama mezun olanların % 100 oranda istihdama girmemesiyle birlikte, mevcut çalışan insan gücü stok da ölüm, emeklilik, mesleği bırakma, başka ülkeye göç vb. gibi nedenlerle azalabilmektedir. Birebir gibi bir ilişki söz konusu değildir. Buna göre insan gücü arz fonksiyonu ; Arz = f (Okul kapasitesi, okul başarı oranı, ölüm oranı, emeklilik oranı, mesleği bırakma oranı, dışarıya göç ve dışarıdan göç oranı, mezun olduktan sonra işgücüne katılma oranı vb.) biçiminde ifade edilebilir. Sözü edilen bu bağımsız değişkenler, eğitim sisteminden ve demografik faktörlerden etkilenerek arzı belirlemektedirler. Başarı oranına bakıldığında bu konuda yapılan analizlere göre, yüksek öğretim kademesinde % 85, orta öğretim kademesinde % 90 olduğu görülmektedir. Fire oranı ise (Ölüm, emeklilik, mesleği terk ve göç) hekimlerde % 1, diş hekimlerinde % 1.8, eczacılarda % 1, hemşire, ebe ve sağlık memurunda % 1.7 düzeylerindedir. Okul kapasitelerinin aynı kalacağı, fire oranının da ortalama % 2-4 arasında olacağı varsayılarak yapılan Sağlık İnsangücü Arz ve İhtiyaç Projeksiyonuna göre 1995 yılında hekim sayısında arz; 67.900, ihtiyaç; 78.300 iken bu sayılar 2020 yılında arz; 125.800 ve ihtiyaç; 159.400 olacaktır. Diş hekimi sayısında 1995 yılında arz; 13.600, ihtiyaç; 16.300 iken, 2020 yılında arz; 22.200 ve ihtiyaç; 41.500 olacaktır. Hemşire sayısında da 1995 yılında arz; 67.600, ihtiyaç; 140.400 iken, 2020 yılında arz; 155.100 ve ihtiyaç; 250.700 olacağı görülmektedir (Yıldırım, 1995, s. 22-23).
SAĞLIK İNSANGÜCÜ TALEP PLANLAMASI
Sağlık hizmetlerine olan talep, doğrudan bir ilişkiyle sağlık insan gücü talebini belirlemekte, büyüklüğü ve diğer özelliklerine paralel olarak insan gücü talebi artmakta veya azalmaktadır. Sağlık insan gücü talebinde kullanılması söz konusu olan yöntemler şöyle sıralanabilir :
- Nüfus / İnsangücü veya İnsangücü / İnsangücü Oranı; Bu yöntem seçilmiş bir hedef oran rakamına ulaşmak için insangücü eğitim kapasitesini planlayan basit bir projeksiyon yöntemidir. Demografik ve epidemiyolojik etkenleri fazla dikkate almaz.
- Hedef Hizmet Yöntemi; Hedeflenen belirli bir hizmet düzeyine ulaşmak için, demografik ve epidemiyolojik etkenleri kısmen dikkate alarak, gerekli insan gücünü yetiştirmeyi öngören bir yöntemdir.
- Sağlık Gereksinimleri Yöntemi ; Demografik, epidemiyolojik ve sosyo-ekonomik etkenlerden yola çıkıp, nüfusun gelecekte değişen sağlık gereksinimlerini dikkate alarak sağlık insangücü gereksinimlerini belirlemeyi öngören yöntemdir.
- Sağlık Talebi Yöntemi ; Söz edilen sağlık gereksinimleri yöntemine ekonomik boyutu ekleyen yöntemdir. Sağlık gereksinimlerinin belirlenmesiyle beraber, bu gereksinimin ne kadarının satın alım gücüyle desteklenmiş talebe dönüştüğü önemlidir. Gelir, gelir dağılımı ve sigorta sistemleri gibi kavramlar bu yöntemde önem kazanmaktadır (Yıldırım, 1995, s. 22).
Yukarıda söz edilen dört yöntem de sağlık sisteminin yapısına ve ülke şartlarına uygun sonuçlar elde edilebilmesini tam olarak sağlayamamaktadır. Altyapı olanakları istihdam kapasitesinin değişmesinde ölçü olmaktadır. Hizmetin doğrudan fiziki altyapıya bağlı olduğu yataklı tedavi gibi hizmet türlerinde “altyapı ağırlıklı” olarak insangücü talebi hesaplanmalı, ayakta tedavi gibi fiziki altyapıya daha az bağlı olan hizmet türlerinde de “talep ağırlıklı” insangücü talebi hesaplanmalıdır. Yataklı tedavi kurumlarındaki sağlık insan gücü gereksinimi “iş yükü analizi”ne dayanmaktadır. Ayakta tedavi ve diğer koruyucu sağlık hizmetlerinde ise sağlık insan gücü gereksiniminin belirlenmesi, aynı zamanda yataklı tedavi talebinin de göstergesi olmakta ve demografik etkenler, epidemiyolojik yapı, eğitim düzeyi, gelir ve gelir dağılımı, sağlık hizmetleri finansman modeli, sağlık hizmetleri arz modeli, maliyet yapısı, teknoloji ve diğer sosyo-ekonomik etkenler gibi değişkenlere dayanmaktadır. Bu iki temel sağlık insan gücü kullanım alanına, yönetim, araştırma, turizm ve işyeri sağlığı gibi sağlık hizmetleri alanları da sağlık insan gücü istihdam alanı olarak eklenebilir (Yıldırım, 1995, ss. 22-23).
Otuz yıllık dönem için (1990-2020) ülkemizin sağlık insan gücü gereksiniminin hesaplanmasıyla ilgili model çalışmasında, temel değişkenler ve varsayımlar şöyle özetlenebilir:
Değişkenler; nüfus, hastane yatak sayısı, hekime başvuru katsayısı, diş hekimine başvuru katsayısı, hastane standart personel kadrosu, hizmet kapasitesi, hemşire / hekim oranı.
Varsayımlar; nüfus artış hızı (1995: binde 17, 2020: binde 10), Hasta yatağı başına düşen nüfus (1995: 406, 2020: 380), hekime başvuru katsayısı (1992: 2.44 adet/yıl, 2020: 5 adet/yıl), diş hekimine başvuru sayısı (1992: 0.72 adet/yıl, 2020: 1.5 adet/yıl), Hastane standart personel kadrosu (S.B. 1994 yılı standart kadro yönetmeliği), Poliklinik muayene süresi (hekim: 20 dk./başvuru, diş hekimi: 30 dk./başvuru), çalışma süresi (7 saat/gün, 220 gün/yıl), turizm faktörü (hekim ve diş hekiminin % 1’i) (Yıldırım, 1995, s. 23).
KALKINMA PLANLARINDA SAĞLIK İNSANGÜCÜ
- Beş yıllık plan destek çalışmalarında ilgili bölümler şöyledir:
“Plan dönemi sonunda; doğuştan hayatta kalma ümidinin 68 yıla yükseltilmesi, bebek ölüm oranının binde 50.0’in altına düşürülmesi, sağlık hizmetleri talebi için başvuruların çoğunluğunun ilk basamak sağlık ünitelerince karşılanması ve 1011 kişiye bir hekim, 4845 kişiye bir diş hekimi, 3655 kişiye bir eczacı, 736 kişiye bir hemşire ve ebe, 2838 kişiye bir sağlık memuru ve teknisyeni düşmesi hedeflenmektedir.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Sağlık alanında sağlık ekonomisti ve sağlık işletmecisi dahil olmak üzere etkin bir insan gücü planlaması yapılacaktır. Sağlık personelinin ve sağlık alt yapısının yurt düzeyinde dengeli dağılımını sağlamak üzere etkin önlemler alınacaktır.
Tıp eğitimi müfredat programlarında ve hekim istihdam politikalarında pratisyen hekimliği özendirici düzenlemeler yapılacak, uzman açığı bulunan tıp dallarında uzmanlaşma teşvik edilecektir. Serbest çalışanlar da dahil bütün sağlık insan gücünün hizmetiçi ve sürekli eğitimleri sisteme bağlanacaktır.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
… hizmet talebinin karşılanmasında özel kesimden de yararlanmak üzere gerekli teşviklerin sağlanmasına devam edilecektir” (DPT, 1985, ss. 289-291).
Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planında konuyla ilgili bölümler şöyledir:
“Koruyucu ve temel sağlık hizmetlerinin bütün yurt sathında yeterli ve etkili şekilde yaygınlaştırılması,
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Sağlık hizmetlerinin her kademesi için yeterli sayı ve nitelikte insan gücü yetiştirilmesi ve istihdam edilmesi,
Sağlık personelinin eğitimi yanında halkın genel sağlık eğitiminin sağlanması ve geliştirilmesi,
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Milli sağlık politikasının temel ilkeleridir” (DPT, 1989, ss. 239-240).
Altıncı beş yıllık planın 1993 yılı programında; sağlık hizmetlerinin örgütlenme, insan gücü, fiziki altyapı ve finansman boyutlarında yeni düzenlemelere olan gereksinimin sürdüğü, kuruluşlar arası işbirliği ve işbölümü yetersizliğinin, gereksinim önceliklerinin akılcı olarak saptanamamasının, norm ve standart birliği bulunmamasının ve personel ihtiyacının giderilememesinin sağlık hizmetlerinin etkiliği ve verimliliğini azalttığı belirtilmektedir (DPT, 1992, s. 95).
Altıncı beş yıllık planın, 1993 yılı programı destek çalışmalarında konu ile ilgili değerlendirmeler bakıldığında;
Sağlık Bakanlığının hazırladığı hastane standart kadroları verilerine göre, Bakanlık hastanelerinde 3.249 uzman hekim açığı olduğu, sağlık hizmet birimlerindeki tüm hekimlerin % 50.9’unun, uzman hekimlerin de % 54.6’sının yedi ilde (Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Konya, Samsun) çalışıyor olmasının hekim dağılımındaki dengesizliği gösterdiği vurgulanmaktadır. Ülke genelinde, hemşire, ebe ve teknisyen açığının sürmekte olduğu bildirilmektedir. 1992 yılı sonu itibariyle bir diş hekimine 5.127 kişi düşmektedir. Diş hekimlerinin % 71.1’i serbest çalışmakta ve % 40’ı üç büyük ildedir. Diş hekimi sayısının artırılması ve sağlık hizmet birimlerinde istihdam edilmek üzere ağız ve diş sağlığı hemşireliği ve teknisyenliği eğitiminin başlatılması gereksinimi sürmektedir. 1991 yılı sonu itibariyle hekimlerin % 53’ü pratisyen olup, uzmanlaşma talebi sürmekte ve uzmanlaşmanın belli dallarda yoğunlaşması yüzünden uzmanlık dallarına göre hekim dağılımı da dengesizlik göstermektedir. Hekimlerin % 18’i, ve uzman hekimlerin % 32.7’si serbest çalışmaktadırlar. Sağlık hizmet birimlerinde verimliliğin saptanması, sağlık personelinin başarısının değerlendirilmesi gerekliliği ve gereksinimi sürmektedir (DPT, 1992a, ss. 132-134).
Altıncı beş yıllık kalkınma planının, 1993 yılı icra planında 87. Tedbir maddesi şöyledir:
“Sağlık hizmet politikasına uygun nitelik ve sayıda insan gücünün süratle yetiştirilmesi için çalışmalar yapılacak, sözleşmeli istihdam yönteminin uygulanmasına başlanacak, hemşirelik ve ebelik eğitimi lise temeline dayandırılacak, tıp eğitiminde öğretim üyelerinin zamanlarının büyük kısmını eğitim ve araştırma hizmetlerine ayırmaları için düzenlemeler yapılacaktır” (DPT, 1993, s. 41).
Altıncı beş yıllık kalkınma planının, 1994 yılı icra planında konuyla ilgili maddelerin bazıları şunlardır:
“79. Sağlık alanındaki insan gücü ihtiyacını karşılamak amacıyla teorik ve pratik eğitime uygun alt yapının bulunmadığı yerleşim birimlerinde sağlık meslek liseleri açılmayacaktır.
- Başta turizm ve sağlık olmak üzere insan gücü ihtiyacının yoğun olduğu alanlarda yaygın eğitim programlarının geliştirilmesine öncelik verilecektir.
- Kalkınmada öncelikli yörelerde Türkiye ortalamasına göre düşük oranlarda seyreden sağlık altyapısı ve sağlık insan gücü sayıları arttırılarak bu çerçevede sağlanan maddi imkan ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi için gerekli tedbirler alınıp uygulamaya konulacaktır.
- Sağlık sektörü, … alanlarında yatırım yapan ve teknik geliştirme faaliyetlerinde bulunan vakıflara vergi muafiyeti uygulaması sürdürülecektir” (DPT, 1994, ss. 40,41,54,55).
1995 yılı geçiş programı icra planında ilgili maddeler aşağıdaki gibidir:
“123. Kamu sağlık hizmet birimlerinin herkese hizmet verecek şekilde yeniden yapılandırılmasını ve sigorta kapsamındaki nüfusun kamu ve özel kesimce sunulan hizmetlerden yararlanmasını sağlayıcı düzenlemeler başlatılacaktır.
- Sağlık insan gücü için hizmet içi ve sürekli eğitim programları geliştirilecektir.
- Özel sektörün sağlık hizmeti arzı ve özel sağlık sigortacılığı desteklenecektir” (DPT, 1995, s. 50).
Ülkemizde sağlık insan gücü ile ilgili gerçekçi ve yeterli bir plan ve projeksiyon yoktur. Sağlık insan gücü sayısal planlamasında Avrupa Birliği ülkeleri baz alınmaktadır. Özellikle hekim gereksiniminin saptanmasında bu durum hatalara neden olmuş, bu planlamalara göre ülkenin çeşitli yerlerinde yeni tıp fakülteleri açılmış, ancak bunların yeterince gelişmeleri sağlanamamıştır. Ortaya çıkan bu nitelik sorunları yalnızca hekimlerle sınırlı kalmayıp, hemşire, ebe, diş hekimi ve diğer sağlık personelinin nitelikleri de gerekenin altında kalmıştır. Nedenler arasında eğitici yetersizliği, uygulamalı eğitimle ilgili sorunlar, kitap yetersizliği, eğitim programlarının uygun olmaması, sürekli eğitime yeterli önem verilmemesi sayılabilir ve yanlı atamalar ve yöneticilerin yetersiz oluşu da sağlık insan gücü sorunlarının temel nedenlerini oluşturmaktadır (DPT, 1995a, ss. 26-27).
Bu konuda enformasyon ile ilgili de sorunlar vardır. Sağlık hizmetleri ile ilgili her kademede doğru ve gerçekçi planların yapılabilmesi için doğru bilgilere gereksinim vardır. En alt birimlerle en üst birimler arasında karşılıklı bir bilgi iletişim ağı olmalıdır. Ülkemizde bu hizmet alanına ilişkin veriler, bilgiye dönüşmemekte ve sağlıksız kararlar alınmasına neden olmaktadır.
Sağlık insan gücüne ilişkin şu amaçlar öngörülmektedir; Sağlık personelinin net ve kesin görev tanımlarını yapmak, sağlık yöneticilerinin atanmasında liyakat ve kariyer sisteminin etkili biçimde uygulanması, birinci basamak sağlık hizmetlerinde çalışan başta hekim ve tüm sağlık personelinin niteliklerini arttırmak, sağlık insan gücü yetiştiren ve çalıştıran kurumların birlikte temsil edileceği bir sürekli izleme ve planlama sistemi geliştirmek (DPT, 1995a, s.29).
Yedinci beş yıllık kalkınma planının konuyla ilgili bazı bölümleri şöyledir:
“Kırsal kesimdeki sağlık evi, sağlık ocağı modeli sürerken, kentlerde küçük nüfus esasına dayalı aile hekimliği sistemi oluşturulacaktır.
Nüfus yoğunluğunun fazla olduğu kentsel kesimlerde semt polikliniği uygulaması yaygınlaştırılacaktır.
İş yükü esasına dayalı kadro standartları geliştirilerek, meslek gruplarının görev, yetki ve sorumlulukları yeniden düzenlenecek ve personelin dengeli dağılımını sağlayacak bir ücretlendirme sistemine geçilecektir.
Özel kesimin sağlık sektöründeki faaliyetleri özendirilecektir.
İkibin yılına kadar, 1994 itibariyle 64.000 olan hekim sayısı, 83.500’e çıkartılarak, hekim başına nüfus 954’den, 806’ya çekilecektir.
Türkiye’de yabancıların çalışmaları ile ilgili mevzuat hükümleri, ülkemizde ve dünyada değişen koşullar dikkate alınarak yeniden düzenlenecektir” (TTB, 1996, ss. 76-77).
DEĞERLENDİRME, SONUÇ VE ÖNERİLER
Bir ülkenin kalkınmasında ana unsur insan gücüdür. Genel anlamda bu insan gücünün belli bir sayı ve nitelikte tutulabilmesi için de sağlık hizmetleri alanında görev yapan personel, koruyucu hekimler, adli tıp ve patoloji uzmanlarıdır. S.S.Y. ve Adalet Bakanlığında görevli bu elemanlar serbest meslek uygulamasından yoksun olup, sadece maaşla geçindiklerinden hekimler bu dalları tercih etmemektedirler ve dolayısıyla sayıları yok denecek kadar azdır. Bakanlıklar bu uzmanlardan yoksun kaldığı sürece, Anayasada yer alan hizmetleri en alt düzeyde bile yerine getiremezler. DPT, Adalet Bakanlığı, ve S.S.Y. Bakanlığı hem özendirici önlemler almalı, ayrıca M.E.B. ile de koordinasyon kurarak, söz edilen üç ana bilim dalının Tıp fakültelerindeki kadrolarının arttırılması sağlanmalıdır (Aykan, 1987, ss. 22-23).
Sağlık insan gücünün önemli oranda sayısal yetersizliği ve dağılımında dengesizlikler vardır. Sağlık hizmeti sunan tüm personel ile ilgili niteliksel ve niceliksel gelişmeler sağlamak için uzun vadeli politikalar geliştirilmelidir. Bu politikaların geliştirilmesinde ilgili kuruluşlar, Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, M.E.B., YÖK, DPT, SSK, Meslek kuruluşları ve ilgili diğer kuruluşlar sürekli ve etkili bir koordinasyon sağlanmalıdır (Yıldırım, 1995, ss. 23-24).
Ülkemizde sağlık ocaklarının sunması gereken birinci basamak sağlık hizmetleri, sevk yoluyla çoğunlukla hastanelerde verilmektedir. 1993 yılında hastanelere başvuranların % 95’i ayakta tedavi görenlerdir. Bu durumda elinde olan hekim ve hasta motifi hiçbir değişikliğe uğramadan Sağlık Bakanlığı sevk sisteminin nasıl işleyeceğini ayrıntılandırmalıdır. Var olan sistemin iyileştirilmesine çalışılmalı, sağlığa bütçeden ayrılan pay artırılmalı ve kötü yönetimler yerine iyi yönetimlerin görev almasını sağlayacak anlayış oluşturulmalıdır (BTO, 1995, s.152).
Türk Tıp Eğitimi Kurumu Derneğinin, 20 Ocak 1995’de A.Ü. Tıp Fakültesinde düzenlediği, tıp eğitiminin sorunlarını ele alan toplantıda çıkan bazı sonuçlara göre; Ülkemizde geleceğe dönük toplam ve bölgesel doktor sayısı, pratisyen / uzman oranları ve buna göre tıp fakülteleri kontenjanlarının belirlenmesi için bağımsız bilimsel çalışmalar yapılması gerektiği, var olan hekim sayısı ve fakülte kontenjanlarına göre yakın gelecekte hekim sayısının yeterli olacağı, bu yüzden yeni fakülte açılmaması ve kontenjanların artırılmaması, var olanların eğitim kalitesini yükseltmeye yönelik çalışmalar yapılması gerektiği bildirilmektedir. Klinik bilimler eğitimi veren kuruluşların denetlenmesi ve akreditasyonunu sağlamak için, üniversiteler, meslek dernekleri, TTB (Türk Tabipler Birliği) ve Sağlık Bakanlığı’nı temsil eden özerk bir kuruluş oluşturulmalıdır. Bu eğitimin kuralları uluslararası normlara uygun olarak yeniden düzenlenmelidir (TTEKD, 1995, s. 15).
İstanbul Tabip Odasının düzenlediği “Türkiye’de Hekim istihdamı Kurultayı”nın uzmanlık eğitimi konulu ikinci toplantısında (Şubat 1994) ortaya çıkan sonuçlarla ilgili olarak yapılan değerlendirmeye göre; temel sağlık hizmetlerine öncelik vermeyen ve kaynak ayırmayan politikaların, genel pratisyenlikten hekimliğe kaçışa neden olduğu, uzmanlık eğitiminin tüm kademeleri ile ilgili politikaların, hekimlik mesleğinde bilgi, beceri ve birikime gittikçe daha az önem verdiği, ortalama mesleki nitelik düzeyi düşmekte olduğu ve ciddi istihdam sorunlarının gündeme geldiği belirtilmektedir. Ayrıca, TTB, Sağlık Bakanlığı, SSK hastaneleri ve tıp fakültelerinin belirleyeceği temsilcilerden kurulacak bir “Tıpta Uzmanlık Kurulu” oluşturulması görüşü benimsenmiştir (İTO, 1996, s. 7).
Mart 1997’de TTB Adana Tabip Odası yönetim ve oda üyelerinin gerçekleştirdiği “Sağlık Hizmetlerinin Dünü, Bugünü ve Yarını” konulu toplantı ortak raporunda bazı bölümler şöyledir;
“Ülkede hiçbir sağlık personeli mezuniyet öncesi eğitimde sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi modelinin gereklerine göre eğitilmemektedir….
Mezuniyet sonrası eğitim gören personelin ancak üçte biri, bu yeni eğitildiği alanda hizmet vermektedir….
Hiçbir sağlık personeli kırsal alanlarda görev almak istememektedir. Kırsal alanların güvenliği ve çekiciliği artırılmalıdır.
Özellikle birinci basamakta görevli sağlık personeli halkla ilişkiler ve yetişkin eğitimini bilmemektedirler. Bu eğitim bu personele verilmelidir.
Tıp fakülteleri dekanlıkları ve özellikle halk sağlığı anabilim dalları ile TTB yerel örgütleri sıkı bir işbirliği içinde, sorunlara yerel önlemler geliştirmelidirler” (Eren, 1997, ss. 72-73).
Sağlık hizmetlerinin sunulması, doğrudan çeşitli disiplinlerdeki nitelikli personel arzına bağlıdır. Ama sağlık personelinin dağılımındaki dengesizlik problemi, personel arzı yetersizliği probleminden daha önemlidir. Sağlık Bakanlığı’nın, “Sağlık İnsangücü Mevcut Durum Raporu” na göre (1996), sağlık insangücü gereksiniminin saptanmasında ülkemizde ve dünyada kullanılan esas yöntem nüfus başına düşen personel oranlarıdır. Ancak sayısal / niceliksel yetersizlikler giderildiği zamanlar da bile nitelik ve dağılım dengesi sorunlarının öne çıktığı görülmüştür. Bu sorunları gidermek ve sağlık insangücü gereksiniminin rasyonel olarak belirlenebilmesi için ülkenin gerçeklerini yansıtan, demografik ve epidemiyolojik özelliklerini, hizmet kullanımlarını, iş yükünü ve finansal kaynakları dikkate alan yöntemler kullanılmalıdır (Yıldırım, H., 1998, s. 138).
Sağlık insangücünün bölgesel bazda dağılım dengesizlikleri vardır. Dengesizlik yalnızca kır-kent arasında değil, doğu-batı arasında da mevcuttur. Örneğin 1991’de İstanbul’da 1563 kişiye bir pratisyen hekim düşerken, Hakkari’de 3254 kişiye bir pratisyen hekim düşmektedir. Bunun yanında sağlık insangücü kaynağının kendi içindeki dağılımında da dengesizlik vardır; hekim sayısına oranla hemşire, ebe, sağlık memuru ve teknisyen sayısının yetersizliği ve dengesizliğinde olduğu gibi. İnsangücü kaynaklarının dağılımındaki dengesizlik ile, toplumdaki politik güç, gelir dağılımı ve zenginlik dağılımındaki dengesizlik arasında paralel bir ilişki vardır. Eşitsizlikler sıfırlanamaz ve sosyal sürecin doğasında vardır, ancak uygun politika ve planlama süreçleri ile bu eşitsizliklerin en aza inmesi sağlanabilir (Yıldırım, H., 1998, s. 139).
Tıpta uzmanlık eğitimi de üzerinde durulması gereken konulardandır. Ülkemizde 47 tıp fakültesi, 21.000 yatak kapasitesi, 1950 profesör ve 950 doçentten oluşan kadro ile 2547, 2914 ve 2955 sayılı yasalar çerçevesinde hizmet vermektedirler. Sağlık Bakanlığı ve SSK bünyesinde 17.000 yatak kapasiteli, 32 “eğitim ve araştırma hastanesi” 650’si doçent ve profesör olmak üzere 1200 öğretim elemanı ile uzmanlık eğitimi vermektedir. Bu alandaki hizmetin % 55’ini oluşturan yüksek öğretim hizmeti ve konumları hiçbir yasada yer almayıp, yalnızca bazı tüzük ve yönetmeliklerle belirlenmektedir. Bu uzmanlık yükseköğretim konumu kamuoyu önünde tartışılmalı, tedavi hizmetleri ve uzmanlık yükseköğretiminin en büyük diliminin oluşturulduğu bu kurumların geleceği, ülke ve toplum yararına, uzun vadeli ve yasal bir çözüme kavuşturulmalıdır. 1999 yılında seçilmiş olan yeni yasa koyucular ve diğer sorumluların zaman kaybetmeden, bu kurumlar ve sağlıkla ilgili tüm kuruluşlarla ilgili yasal çözümleri üreterek 21. yüzyılın eşiğinde yeni gelişme zeminleri oluşturmaları gerekmektedir (Çınar, 1999, s. 38).
Avrupa Birliğine aday olduğumuz bu aşamada, sağlıkla ilgili sorunların temelini oluşturan “sağlık personel planlaması” konusunda hem ilgili Bakanlıklar ve diğer resmi kurumlar hem de bu konu ile ilgili özel kurumlar, gerek ülkemizin gerçekliklerini, gerekse AB normlarını birlikte dikkate alarak, daha sorumlu, akılcı ve gerçekçi çalışmalar yapmalı ve bunların hızla hayata geçirilmesini sağlamalıdırlar.
Uzm. Psikolog Bülent Korkmaz
KAYNAKÇA
Adem, Mahmut. Eğitim Planlaması. Genişletilmiş üçüncü baskı. Ankara: Şafak matbaacılık, 1997.
Aykan, Talia Bali. “Topluma Yönelik Sağlık ve Adalet Hizmetlerinde Hekim Gücü Sorunu”. Toplum ve Hekim dergisi, sayı:45. Ankara: TTB yayını, Aralık 1987, ss. 22-24.
Bertan, Münevver, Çağatay Güler. Halk Sağlığı: Temel Bilgiler. Ankara: Güneş kitapevi, 1995.
BTO (Bursa Tabip Odası). “Yeni Sağlık Reformu Ne Getiriyor Ne götürüyor”. Toplum ve Hekim Dergisi, sayı:69-70. Ankara: TTB yayını, Eylül-Aralık 1995, ss. 151-152.
Çınar, Yıldırım. “ Tıpta Uzmanlık Yükseköğretimi ve Sağlık Reformu ”. Hekim Forumu Dergisi sayı: 133. İstanbul: İTO (İstanbul Tabip Odası) yayını, 1999, s. 38
DİE (Devlet İstatistik Enstitüsü). Türkiye İstatistik Yıllığı (1998). Ankara: DİE matbaası, 1999.
DPT (Devlet Planlama Teşkilatı). V. Beş Yıllık Plan Destek Çalışmaları: 2, V. Plan Döneminde Sektörel Gelişmeler (1985-1989). Ankara: DPT yayınları, no.1975, Ocak 1985.
DPT. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994). Ankara: DPT yayınları, no.2174, 1989.
DPT. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı. 1993 Yılı Programı. Ankara: DPT yayınları, 1992.
DPT. Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı. 1993 Yılı Programı Destek Çalışmaları, Ekonomik ve Sosyal Sektördeki Gelişmeler. Ankara: DPT yayınları, 1992a.
DPT. 1993 Yılı İcra Planı. Ankara: DPT yayınları, no. 2321, 1993.
DPT. 1994 Yılı İcra Planı. Ankara: DPT yayınları, no. 2339, 1994.
DPT. 1995 Yılı İcra Planı (Geçiş Programı). Ankara: DPT yayınları, no. 2382, 1995.
DPT Müsteşarlığı. “İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi”. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Temel Yapısal Değişim Projeleri Komite Raporları. Ankara: DPT yayınları, 1995a.
Eren, Nevzat. “ Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Konusunda Toplantı Raporu ”. Toplum Ve Hekim dergisi, sayı:79. Ankara: TTB yayını, 1997, ss. 72-73.
Ergüder, Toker, Serdar Esin ve Levent Kutlu. “İskandinav Ülkeleri Sağlık sistemleri”. Sağlıkta Strateji dergisi, sayı:19. Ankara: Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü yayını, Eylül 1998, ss. 14-18.
Fişek, Nusret H. “Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Üzerine Çalışmalar”. Planlama DPT dergisi, sayı:3. Ankara: 1962, ss. 55-65.
Fişek, Nusret H. “Sağlık Hizmet Araştırmalarında Demografinin Yeri”. Nüfusbilim dergisi: The Turkish Journal of Population Studies, sayı:5. Ankara: H.Ü. Nüfus Bilimleri Enstitüsü yayını, 1983, ss. 37-47.
Hesapçıoğlu, Muhsin. İnsan Kaynakları Yönetimi ve Ekonomisi. İstanbul: Beta basım yayım dağıtım, 1994.
İTO (İstanbul Tabip Odası). “Şubat 94 Kurultayı, Uzmanlık Eğitimi İçin İlk Ortak Kararlar”. Hekim Forumu dergisi, sayı:106. İstanbul: İTO yayını, Ocak 1996, ss. 6-9.
Kaynak, Tuğray. Personel Planlaması. İstanbul: M.Ü. İşletme Fakültesi yayınları, no.228, 1990.
Özsarı, Haluk. “Cumhuriyet Dönemi Sağlık Politikaları”. Sağlıkta Strateji dergisi, sayı: 20 Ankara: TC Sağlık Bakanlığı Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü yayını, Aralık 1998.
Özsoylu, Şinasi. İhsan Doğramacı ile 40. Yıl. İstanbul: M.Ü. Kütüphane ve Dökümantasyon Daire Başkanlığı, 1995.
TTB (Türk Tabipler Birliği). “7. Beş Yıllık Planın Hekimlerle İlgili Bölümleri”. Toplum ve Hekim dergisi, sayı:71. Ankara: TTB yayını, 1996, ss. 76-77.
TTEKD (Türk Tıp Eğitimi Kurumu Derneği). “Tıp Eğitiminde Yeniden Yapılanma”. Hekim Forumu dergisi, sayı:99. İstanbul: İTO yayını, Nisan 1995, s. 15.
Tutum, Cahit. Personel Yönetimi. Ankara: Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Yayınları, no.179, 1979
Yıldırım, Savaş. “Sağlık İnsangücü Planlaması”. Toplum ve Hekim dergisi, sayı:68. Ankara: TTB yayını, Temmuz-Ağustos 1995, ss. 20-24.
Yıldırım, H. Hüseyin. “Az gelişmişlik ve Sağlık İnsangücü Kaynaklarının Kötü Dağılımı: Türkiye’nin Durumu”. Toplum ve Hekim dergisi, sayı:2. Ankara: TTB yayını, 1998, ss. 138-139.