Uzm. Psikolog Bülent Korkmaz
GİRİŞ
İnsanı anlama ve tanıma çabaları neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanın davranışlarının, ilgilerinin, yeteneklerinin, ruhsal duruşlarının, eğilimlerinin onu diğerlerinden ayıran ve kendine özgü özellikler olduğunun anlaşılması, kişilik kavramının oluşmasına ve bu kavramın açıklanmaya çalışılmasına yol açmıştır. Bu çalışmalar tarihsel süreç içinde önemli ilerlemeler göstermiş olsa da, kişilik, henüz tanımı çok kolay bir kavram değildir.
Kişiliğin oluşumunda bedensel, biyolojik, psikolojik, sosyal tüm faktörlerin ne derecede etkili olduğu üzerine farklı görüş ve açıklamalar günümüze kadar gelmektedir. Bu görüşler M.Ö. V. yüzyılda Hipocrates’ in, kişiliği, beden yapısı ve kimyasına göre tiplere ayıran görüşüne dek uzanan uzun bir zaman dilimi içinde gelişmiştir. 19. ve 20. yüzyılda da önemli bir ivme kazandığı görülmektedir.
Bu çalışmada da kişiliğin oluşumu ve gelişimi ile ilgili, öğrenme kuramlarına dayanan bir görüş, “Sosyal Öğrenme Kuramı” nın savunucusu Albert Bandura’nın görüşü tanıtılacaktır.
ALBERT BANDURA
Bandura 1925’de Kanada’da doğdu. Üniversite öğrenciliği yıllarını British Columbia Üniversitesinde geçirdikten sonra Iowa Üniversitesinden, bu tanınmış Davranış Psikolojisi merkezinden 1952’de doktora derecesini aldı. Bu tarihten sonra Stanford Üniversitesinin Psikoloji Fakültesine katıldı ve orada kaldı, ta ki Amerikan Psikoloji Derneğinin Başkanı olarak görev aldığı 1974 yılına kadar (Samuel, 1981, s.118).
Albert Bandura, Stanford Üniversitesinden öğrencisi olan Richard Walters ile birlikte Sosyal Öğrenme Kuramının ilk önemli açıklamalarını “Sosyal Öğrenme ve Kişilik Gelişimi” (Social Learning and Personality Development,1963) adlı kitapta topladı (Samuel, 1981, s.118).
DAVRANIŞÇI YAKLAŞIM
Bandura’nın görüşünü daha iyi anlamak için bu görüşün temellendiği yaklaşımları da gözden geçirmek gerekmektedir.
Davranışçı yaklaşım insanın gözlenebilen ve ölçülebilen, yani deneyselliğe elverişli davranışlarının incelenebileceğini, diğerlerinin bilimsel araştırma kapsamında ele alınamayacağını söyler. Bu yaklaşıma göre iki tür öğrenme bulunmaktadır. Birincisi Klasik şartlanmadır. Bu nötr bir uyarıcının şartsız bir uyarıcı ile eşleştirilmesi ile olur. Pavlov’un bilinen deneyinde köpek zil sesi ile et uyarıcılarını eşleştirerek zil sesine salya tepkisi verir. Bu şartlanma ile ilgili olarak sönme, pekiştirme, kendiliğinden geri gelme, genelleme, ayırt etme, korku şartlanması, üst düzey şartlanma vb. kavramlar geliştirilmiştir (Bacanlı, 1998, s134).
Thorndike “egzersiz ve etki” kanunlarını geliştirerek davranışçı görüşün gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Davranışçı yaklaşımda bir diğer öğrenme ya da şartlanma da edimsel (Operant) şartlanmadır. Skinner’in kuramlaştırdığı edimsel şartlanma organizmanın davranış repertuarında bulunan bir davranışın pekiştirilerek tekrarlanma olasılığının artırılmasını
açıklar. Zamanlama, genelleme ve ayırt etme klasik şartlanma ile edimsel şartlanmada ortak önemli kavramlardır (Bacanlı, 1998, s. 134).
EDİMSEL (OPERANT) ŞARTLANMA
Klasik şartlanmada, pekiştirme, şartsız uyaran ile şartlı uyaranın birlikte verilmesi iken, edimsel şartlanmada bir davranışın yapılma olasılığını artıran ödül ya da ceza niteliğindeki herhangi bir pekiştireçtir. Bir çok kişilik özelliği edimsel şartlanma ile kazanılmaktadır. Skinner’e göre bir davranış ödüllendirilirse bu davranış öğrenilir ve kişinin ileride bu davranışı kullanma olasılığı artar. Ödüllendirilmezse kişi o davranışı bırakacaktır. Burada genel kural belli durumlara gösterilen tepkilern kişinin davranışının bir özelliği olmasının, o tepkilerin pekiştirilip pekiştirilmemesine bağlı olmasıdır (Morgan, 1986, s.321).
Edimsel şartlanma kuramı insan ya da hayvan davranışlarının hangi uyarıcılarla azaldığını ya da arttığını açıklamaktadır. Ancak insanın zihinsel süreçlerine bu kuramda yer vermemektedir.
İd, Ego ve Süperego kavramlarını kullanmadan da insanın davranışlarının açıklanabileceğini savunan Skinner, kişilik alanında araştırma yapanların öğrenme kavramları dışında diğer kavramlara ihtiyacı olmaması gerektiğini düşünür (Cüceloğlu, 1997, s.426).
SOSYAL ÖĞRENME KURAMI
Bu öğrenme kuramının öncüleri E. Miller, J. Dollard ve A. Bandura’dır.Bu üç Amerikalı psikologdan Miller ve Dollard’ın görüşüne göre birey çevresindekilerin davranışlarını ve bu davranışların sonucunu gözlemler. Gözlediği davranışlardan sonucu olumlu olanları (pekiştirilenleri) taklit eder, fakat sonucu olumsuz olanları taklit etmez. Bu anlamda bir modeli taklit etme bir tür edimsel şartlanmadır. Buna göre bir davranışın öğrenilmesi için, bireyin bu davranışın sonucunu kendisi yaşayarak öğrenmesi gerekmemektedir. Örneğin; bir köpek tarafından ısırılan birini gözlemleyen birey köpekten korkabilir (Erden ve Akman, 1997, s.137).
Miller ve Dollard, Freud’un öne sürdüğü kişilik kavramlarının öğrenme süreçleri ile açıklanabileceğini öne sürmüşler, bu kavramların içeriğine itiraz etmeyip insan davranışında önemli rolü olduğunu kabul etmişler, ancak kavramların tanımına ve deneysel temeline itiraz etmişlerdir (Cüceloğlu, 1997, s.424).
Taklit yoluyla öğrenme ya da model alma yoluyla öğrenme bazı yönleri ile bilişsel öğrenmenin özelliklerini taşımakta, ancak kimi araştırıcılar ve eğitimciler bu görüşü davranışsal öğrenme ile bilişsel öğrenmenin arasında bir yerde görürler. Bu öğrenmede birey tepkilerini bazen bilinçli bazen de rastlantısal olarak seçer (Binbaşıoğlu, 1995).
Miller ve Dollard’a göre taklit yoluyla öğrenme edimsel şartlanmanın özel bir halidir ve diğer davranışlarda olduğu gibi taklit edilen davranışlar da pekiştirildiklerinde güçlenirler (Senemoğlu, 1998, s.223).
ALBERT BANDURA’ NIN GÖRÜŞÜ
Davranışçı yaklaşımı benimseyen kuramcılar kişiliği öğrenme alanının bir dalı olarak görür ve incelerler. Buna bağlı olarak kişilik kuramları geliştirirler. Bandura’nın”Sosyal Öğrenme Kuramı” da davranışçılık akımının etkisiyle gelişmiştir. Ama Bandura’ya göre davranışsal, bilişsel ve çevresel etkilerin sürekli birbiriyle etkileşimi sonucunda kişilik oluşur. Gözlemsel öğrenme davranışların kazanılması bakımından önemli bir olgudur (Köknel, Özuğurlu ve Bahadır, 1993, s.152).
Bandura’nın kuramında gözlem yoluyla öğrenme yalnızca bireyin diğerlerinin davranışlarını taklit etmesi değil, aynı zamanda etrafındaki olayları bilişsel süreçlerle kavramasıyla oluşan bilgidir. Burada gözlem yoluyla öğrenme ile taklit yoluyla öğrenme, birincisinin diğerini bazen içerp bazen içermediği farklı kavramlardır (Senemoğlu, 1998, s.223).
Bandura, Skinner’in klasik ve edimsel şartlanma ile ilgili görüşlerine karşı çıkmamaktadır ama insanın öğrenmesinin sosyal bir çevre içinde olduğunu, çocukların önemli davranış kazanma yaşantılarının başkalarını gözlemleyerek oluştuğunu söylemekte ve buna da “Gözlem Yoluyla Öğrenme” (Observational Learning) adını vermektedir. Çocuğun öğrendiği davranışı için ödüllendirilmesi gerekmez ve bu davranışı sürekli yapması gerekmez. Bu görüşe göre kişilik, başkalarının davranışını gözleme yoluyla öğrenilmiş davranışlar örüntüsüdür (Cüceloğlu, 1997, s.426).
Bandura’nın Sosyal Öğrenme Kuramı klasik ve edimsel şartlanmayı iki temel öğrenme türü olarak kabul ettikten sonra, gözlem yoluyla veya modelleme yoluyla öğrenme (Observational Learning or Modeling) adını verdiği özel bir ayırt etme öğrenmesi üzerinde durur. Birey herhangi bir duruma tepki vermeyi, uygun davranımı yapmayı, başkalarını gözlemleyerek öğrenir ve kişiliği böylece şekillenir (Morgan, 1986, s.320).
Modelleme (veya gözlem) yoluyla öğrenmeyi kuramsal olarak açıklayıp önemine ilk dikkati çeken kişi olan Bandura’nın görüşünü destekleyen araştırmalardan 1977’de yapılan bir tanesinde; Okul öncesi düzeyindeki çocuklardan bir gruba şişirilmiş oyuncaklarla oynayan çocukların yer aldığı bir film gösterilmiştir. Bu filmdeki çocuklar oyuncakları patlatmış ve cezalandırılmamışlar, ikinci gruba gösterilen filmde de oyuncakları patlatan çocuklar cezalandırılmışlardır. İkinci gruptaki çocukların filmdeki benzer oyuncaklarla dolu bir ortama alındıklarında birinci grubun aksine olarak, oyuncakları patlatmaktan kaçındıkları gözlenmiştir (Ülgen, 1995, s. 167).
Bandura’ya göre davranışsal, bilişsel ve çevresel etkilerin kişiliğin örüntüsünü oluşturduğunu anlıyoruz. Bunu Bandura’nın şu şemasıyla gösterebiliriz:
P
B E
B= Davranış
P= Algı ve Eylemleri Etkileyen Bilişsel ve İçsel süreçler
E= Dış Çevre
Şekil 1. Karşılıklı Belirleyiciliğin Simgelenmesi Hjelle ve Ziegler, 1986, s.240
Albert Bandura 1966’da Moskova’da yapılan XVIII. Uluslararası Psikoloji Kongresinde “Kişiliğin Gelişmesinde Başkasının Etkisiyle Olan Öğrenmenin Rolü” başlıklı makalesinde şunları söylemiştir (Bandura, 1969, ss. 42-43):
“Sosyal Öğrenme Kuramına dayanarak yapılan araştırmalardan elde edilen son bulgular şunu göstermektedir; virtüel olarak bütün öğrenme olayları (enstrümental yanıtların kazanılması, klasik şartlanma, davranış inhibisyonu ve sönme) başkalarının tesirine bağlı bir temel üzerinde oluşur; bu temel, sosyal modellere bağlı davranışın ve bunun pekiştirici sonuçlarının gözlenmesiyle kurulur. Bu sonuçlar, kişiliğin bazı örüntülerinin başlangıçta taklit ya da özdeşleşme yollu öğrenme ile kazanıldığını kabul eden kuramların gelişmesini destekler içeriktedir. Örneğin, deney yoluyla kanıtlanmıştır ki, saldırganlık, başarı standartları, peşin yargı davranışı, şartlanmış heyecan tepkileri, etik yönelmeler, sapmalara karşı direnç, ödülün ertelenmesinde iyi niyet… bütün bunlar yetişkin ya da akran modellerin davranışını görüp etkisinde kalma yoluyla aktarılmış olur. Bir de şu bulgu vardır; gerçek yaşamdan alınmış modeller kadar bunların betimlenmeleri de aynı şekilde etki yapmaktadır, bu da şu düşünceye götürür: Radyo ve televizyon, sosyal davranışlar, durum alışlar ve değerler üzerinde, kişilik gelişmesi kuramlarında sanıldığından daha çok etkili bir kaynak olur.
Çocuklar, ilişkide bulundukları her modelin kişilik karakteristiklerini tekrarlamadıkları gibi, yöneltici kimselerin gösterdikleri her elemanı da taklit etmezler. Benzetilen davranışın içerik ve derecesinin belirlenmesinde, modelin saygınlığının, eğitim ile elde edilen niteliklerin, sosyal güçlerin, modelin davranışı sonucu olarak ceza ve ödülün çok etkili olduğu görülmüştür….”.
Bandura’ya göre insanın davranışlarını, davranışçı yaklaşımların yaptığı gibi yalnızca pekiştirme yoluyla biçimlendirme olarak veya zincirleme yoluyla pekiştirerek değil; bilişsel, davranışsal ve çevresel faktörlerin karşılıklı etkileşimleri ile açıklayabiliriz. Birey günlük yaşamda her aşama için uzun uzun uğraşmayıp ilgili davranışı yapan birisini model alarak öğrenir. Bu da gözlem yoluyla öğrenmedir (Bacanlı, 1998, s.132).
Gözlem yoluyla öğrenme Bandura’ya göre, Miller ve Dollard’ın savunduğu , pekiştirilen bir davranışın taklit edilmesi kadar basit bir olgu değildir. Gözlemin ayrıca bireyi bilgilendirme işlevi de vardır; birey gözlemlediği davranışlardan sonuçlar çıkararak, kendine yararlı olacak durumlarda davranışı göstermektedir. Model alınan davranışlar saklanabildiğine ve değiştirilebildiğine göre gözlediği davranışların bireyin belleğine kodlanması ve kullanacağı zaman hatırlanması gerekmektedir. Bu yüzden gözlem yoluyla öğrenmenin bilişsel boyutu da önem kazanmaktadır (Erden ve Akman, 1997, ss.137-138).
Bandura’nın gözlem yoluyla öğrenmeyi etkileyen bileşik süreçleri, aşağıdaki şu şema ile gösterilmektedir:
DİKKAT ETME İLE İLGİLİ SÜREÇLER
(Attentional Processes)
Modeli görme / anlama / kavrama
Kişinin dikkati; modelin davranışını tam
olarak görmesi / anlaması / kavraması
AKILDA TUTMA SÜREÇLERİ
(Retention Processes)
Modeli Hatırlama
Kişinin (uzun süreli bellekte tutması) hatırlaması;
Modelin önceden gözlemlediği davranışını
DAVRANIŞ ÜRETİM SÜREÇLERİ
(Motor Reproduction Processes)
Anıların davranışa dönüştürülmesi
Kişinin, modelin davranışları ile ilgili sembolik
kodlanmış anıları yeni davranış örüntülerine
dönüştürmesi
GÜDÜLENME İLE İLGİLİ SÜREÇLER
(Motivational Processes)
Eğer olumlu pekiştirici (dışsal ya da içsel)
potansiyel olarak bulunuyorsa kişi
modellediği davranışı yapar
Şekil 2. Gözlem Yoluyla Öğrenmeyi Etkileyen Bileşik Süreçler Hjelle ve Ziegler, 1986, s. 243
Gözlem yoluyla öğrenmeyi etkileyen bu süreçleri incelersek;
Dikkat Süreci: Bu süreçte birey dikkatini duygularıyla birlikte model davranış örüntüsüne yönlendirmektedir. Burada dikkat, model davranış örüntüsünün ayrıntılarıyla birlikte algılanmasını sağlar(Ülgen, 1995, s. 168). Öğrenmenin olabilmesi için birey modele ve modelin davranışına dikkat etmelidir. Modelin farklı, ilginç ve yüksek statülü olması birey için daha dikkat çekicidir (Erden ve Akman, 1997, s 138).
Akılda Tutma Süreci: Bireyin model alabilmesi için buna istekli olması ve modelin davranışlarını belleğine kodlaması gerekmektedir. Çünkü bireyin davranışı, gözlemden hemen sonra ortaya çıkmayabilir. Ya da birey bunu yeri geldiğinde kullanmak isteyebilir. Bu kodlama belleğe görsel, işitsel, ya da sembolik olarak yapılabilir (Erden ve Akman, 1997, s. 138). Bu süreç model davranış örüntüsü ortadan kaktıktan sonra da bireyin davranış örüntüsünü hatırlamasına yarayacak süreçtir (Ülgen, 1995, s.168).
Davranış Üretim Süreci: Bireyi bir önceki süreçte belleğine kodladığı davranış örüntüsünü harekete geçirmesi, uygulaması, davranışa dönüştürme, davranışı yapma sürecidir.
Güdülenme Süreci: Model davranışın öğrenilmesi, bireyin davranış örüntüsünü oluşturması için, davranışın pekiştirildiği süreçtir. Ödüllenme, davranışın süreklilik kazanmasına neden olur. Tersi ise durmasını sağlar. Doğrudan pekiştireç, gözlenen pekiştireç ya da bireyin kendini pekiştirmesi ile öğrenme gerçekleşir.
Modellemede bireyin davranış örüntüsünü algılaması ve davranışı yaptıktan sonra alacağı ödülü önceden bilebilmesi bakımından, bu bilişsel süreçleri kullanmasıyla edimsel şartlanmadan ayrılır (Ülgen, 1995, s. 169).
Bireyin, güdülenmede bilişsel süreçleri kullanmasını gösteren bir örnek verilirse; örneğin, öğrenciler ders yılına başlarken hangi derslerden başarılı olabileceklerini, o dersi daha önceden almış olanların başarılarına bakarak tahmin etme konusunda yargıda bulunurlar. Bu veya benzer derslerde geçmiş yaşantılarında başarılı olmuşlarsa veya model aldığı arkadaşları başarılı olmuşlarsa öğrencinin derse yönelik güdülenmesi farklı (yüksek) olacaktır (Erden ve Akman, 1997, s. 234).
Bandura saldırganlık davranışını da sosyal öğrenme kuramı çerçevesinde incelemiştir.
Yaptığı araştırmalara dayanarak (1963), saldırganlık davranışı gösteren ve bunun için övülen (ödüllendirme) birisini gözlemleyen bireyin saldırganlık davranışı eğilimlerinin arttığını, tersine, saldırganlık davranışı için cezalandırılan birisini gözlemlediğinde de saldırganlık eğilimlerinin azaldığını, buna göre de insanların davranış özelliklerini sadece klasik ve edimsel şartlama yollarıyla değil, modelleme ya da gözlem yoluyla da öğrenebildiklerini söylemektedir (Morgan, 1986, s.322).
Bandura, Ross ve Ross ile yaptığı araştırmalardan birinde (1961), yine, saldırganlık davranışının gözlem yoluyla öğrenildiğini gösteren sonuçlar elde etmiştir; Çocukların katıldığı bu araştırmada bir yetişkin Bobo-doll adı verilen havayla şişirilmiş, zıplayabilen bir bebekle oynar ve oynarken bebeği tekmeleyerek, vurarak, kötü sözler söyleyerek saldırganlık gösterir. Çocuklar modeli sadece izlemektedirler. Bir süre sonra çocukların da Bobo-doll ile oynamalarına izin verildiğinde, onları gözledikleri saldırganlık davranışlarını yaptıkları, bununla da yetinmeyip daha da geliştirdikleri görülmüştür. Elde edilen araştırma sonuçlarına göre saldırganlık davranışı; A. Model ödüllendirildiğinde, B. Çocuk modeli önceden tanıyorsa, C. Çocuk model ile aynı cinsiyetten ise artmaktadır. Model alarak saldırganlık göstermesinde, bireyin, öfke, sıkıntı, hayal kırıklığı ve benzeri duygular içinde olması gerekmemektedir (Tevrüz, 1989, s. 127).
Bandura Sosyal Psikoloji alanında da sosyalleşme süreci ile ilgili olarak öne sürdüğü görüşlerinde; kabul edilen etik standartlarının davranışlarda yol gösterici ya da engelleyici işlevi olduğunu belirtir. Birey iç kontrolü geliştiğinde davranışlarını kendi kurallarıyla düzenler. Doyum veren ve kendini değerli kılan davranışları gösterir. Toplum tarafından kendisine yönelecek cezalandırma, suçlama ve olumsuz etiketlemelerden kaçınır. Bu davranışlar bireye suçlama getirdiğinden etik kurallar içsel davranış düzenleyicisi gibi çalışmaz. Toplumdaki cezalar ve suçlamalar bireyin davranışının açığa çıkmasına engel veya bastırılmasına neden olur. Örnek olarak, derste sakız çiğnemek isteyen öğrenci, öğretmeninin bunu hoş karşılamayacağını düşünerek yapmaz. Ama başka bir öğrencinin sakız çiğnemesini öğretmen hoşgörüyle karşılarsa o da hemen çiğnemeye başlar, eğer tersi olursa, öğretmen diğer öğrenciyi cezalandırırsa bu davranışı denemez. Bu isteğini ya da davranışını bastırır (Ülgen, 1995, ss. 167-168).
Bandura, kuramının psikoterapi amaçlarına da uyarlanabileceğini göstermektedir. Model alma yoluyla öğrenme, algısal öğrenme ve sönmeyi birleştirmektedir. Özellikle fobilerde ve anormal korkularda etkili olmaktadır. Terapist veya model kendi davranışları ile hastaya korkacak bir şey olmadığını göstererek model olur ve hastayı adım adım korku veren nesneye yaklaştırır. Bandura’nın küçük çocuklarla yaptığı bir deneyde (1961), okul öncesi düzeyinde, köpekten çok korkan çocuklar denek olarak kullanılmıştır. Sekiz seans boyunca çocuklar modelin köpekle temasını giderek artırmasını izlemişlerdir. Model önceleri modele kapalı bir yerde olduğu halde dokunuyorken, giderek temasını artırmıştır. Son seansta da model köpeğin bulunduğu yere girerek ona sarılmış ve yemek yedirmiştir. Son seanstan sonra çocukların köpeğe karşı tepki ve davranışları sınanmıştır. Çocukları çoğunun köpeğe yaklaşımlarını artırdıkları görülmüştür (Morgan, 1986, s. 360).
Jullian Rotter de öğrenme kavramlarını kullanarak kişilik kavramına yaklaşmaktadır. Rotter “Beklenti – Değer” (expectancy – value) adını verdiği kuramında bireyin bir davranışı o davranıştan bir sonuç beklentisi olduğu için yaptığını bu sonucun bir değeri olduğunu öne sürmekte ve bireyin davranışını bu iki temel etkene indirgemektedir. Bandura da Rotter ve Skinner (Edimsel şartlanma) ile temel bazı kavramları paylaşmaktadır ve görüşünde sosyal ortam ve gözlemleme önemlidir ve bu sistem içinde bireyin bilişsel süreçleri, Rotter’in sisteminde de olduğu gibi önemli bir yer tutmaktadır. Rotter’in değer kavramı, Skinner’in önem verdiği ödüllenme kavramını ve Bandura’nın güdülenme sürecini karşılamaktadır. Ancak, Rotter’de ve Bandura’da bu davranışsal değil bilişsel düzeyde bir ödüllenmedir (Cüceloğlu, 1997, ss. 426-427).
EĞİTİM-ÖĞRETİMDE SOSYAL ÖĞRENMENİN YERİ
EĞİTİM – ÖĞRETİM İLKELERİ
- Sosyal davranışlarda, bireyin cezalandırılan davranışları diğer bireylerin o davranıştan kaçınmalarına yol açar ya da ödüllendirilmesi davranışa yaklaşmalarına yol açar,
- İstenmeyen davranışın hoş görülmesi, davranışı yapma eğilimindeki diğer bireylerin davranışı yapma olasılıklarını artırır,
- Psiko-motor becerilerin öğrenilmesinde model davranışın, ardışıklığı içeren bir bütünlük içinde algılanması, davranışın yapılmasında parçalar arasındaki ilişkinin kurulmasını kolaylaştırır,
- Modelleme ile istenen davranışlar oluşturulduğunda bu davranışların sıklığını artırmak için edimsel şartlanma ilkelerinden yararlanılır (Ülgen, 1995, s. 168).
EĞİTİM – ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ
- Öğretmen ve eğitimciler öğrencinin dikkatini model alabilecekleri kişilere çekmelidirler (gerçek yaşamdan ya da film, roman, masal kahramanlarından),
- Çocuklar film, masal kahramanlarının davranışlarını model alırlar. Yapılan araştırmalar, çocukların saldırgan davranışları daha çok model aldıklarını göstermektedir. Bu yüzden onların izledikleri, gözlemledikleri filmler, modeller iyi seçilmelidir,
- Öğretmen ya da eğitimci en fazla model alınan kişilerdendir. Bu yüzden onların her ortamda çocuklara iyi, olumlu model oluşturmaları gerekir,
- İstenen davranışların oluşturulması için, istenen biçimde davrananlar pekiştirilerek, bunların diğerlerine model oluşturması sağlanmalıdır (Erden ve Akman, 1997, s. 139).
SOSYAL ÖĞRENME YAKLAŞIMINA ELEŞTİRİLER
Bu yaklaşımın kişiliği açıklamasıyla ilgili eleştirilerin başında kişiliğin sürekliliğini, değişmezliğini açıklayamaması gelmektedir. Bu açıdan eleştirenlere göre kişilik, bireyin bulunduğu ortamda var olan uyarıcıların etkisi ile oluşan ve bireyin öğrenme tarihçesini yansıtan bir davranış örüntüsü değildir. Bireyler farklı durumlarda kendine özgü davranırlar ve yalnızca pekiştirme – ödülleme kavramları ile açıklanamaz.
Diğer bir eleştiri de bireyin doğuştan getirdiği biyolojik özellikleri ve genetik yapısı ile ilgilidir. Bu özellik ve faktörlerin kişiliğin oluşumunda önemli bir yeri olduğunu savunanlar, biyolojik yapıya bağlı kişilik özellikleri ve davranış eğilimlerinin açıklanmasında öğrenme kuramlarının bunun için yeterli olmayacağını belirtmektedirler (Cüceloğlu, 1997, s. 427).
Uzm. Psikolog Bülent Korkmaz
KAYNAKÇA
Bacanlı, Hasan. Eğitim Psikolojisi. Birinci basım. İstanbul: Alkım yayınevi, 1998.
Bandura, Albert. “Kişiliğin Gelişmesinde Başkasının Etkisiyle Olan Öğrenmenin Rolü”. Psikolojide Yeni Çalışmalar. XVIII. Uluslararası Psikoloji Kongresi. Der. ve Çev:
Nezahat Arkun. İstanbul: İ.Ü. Edebiyat Fakültesi yayınları, No. 1481, 1969.
Binbaşıoğlu, Cavit. Eğitim Psikolojisi. Gözden geçirilmiş dokuzuncu basım. Ankara: Yargıcı matbaası, 1995.
Cüceloğlu, Doğan. İnsan ve Davranışı. Psikolojinin Temel Kavramları. Yedinci basım. İstanbul: Remzi Kitapevi, 1997.
Erden, Münire ve Yasemin Akman. Eğitim Psikolojisi. Gelişim-Öğrenme-Öğretme. Beşinci basım. Ankara: Arkadaş Yayınevi, 1997.
Hjelle, A. Larry ve Daniel J. Ziegler. Personality Theories. Basic Assumptions, Research and Applications. Yazarın İngilizce’den çevirisi. Second edition. Singapore: Mc Graw-Hill Book Co., 1986.
Köknel, Özcan, Kurban Özuğurlu ve Güler A. Bahadır. Davranış Bilimleri. Ruh Bilim. İstanbul: Yaylım matbaası, 1993.
Morgan, T. Clifford. Psikolojiye Giriş. Çeviren: Hüsnü Arıcı ve diğerleri. Üçüncü baskı. Ankara: Meteksan Yayınları, 1986.
Samuel, William. Personality. Searching for the Sources of Human Behavior. Yazarın İngilizce’den çevirisi. First printing. Tokyo: Mc Graw-Hill Book Co., 1981.
Senemoğlu, Nuray. Gelişim, Öğrenme, Öğretim. Ankara: Özsen basımevi, 1998.
Tevrüz, Suna. Davranışlarımızdan Seçmeler. Yalova: 1989.
Ülgen, Gülten. Eğitim Psikolojisi. Birey ve Öğrenme. İkinci basım. Ankara: Bilim Yayınları, 1995.